Kemik'ten görüntü
-Kemik ile aya bakma görüntüsü
-Akademisyen ile röp.
-Detaylar
( KOCAELİ )- Akademisyenin hasta yatağındaki annesi Çerkes acısını gün yüzüne çıkardı- Annesinin anlattığı efsaneyi yaşatan Etnograf Doç. Dr. Mir Vuneruko, 156 yıllık efsaneyle ilgili makale yazdı KOCAELİ
- Çerkes sürgününde ayrılmak zorunda kalan kız kardeşlerin birbirlerini hatırlamak için verdikleri söz, her yıl 21 Mayıs'ta koyun kemiği deliğinden yeni aya bakan Çerkesler tarafından 156 yıldır yaşatılıyor.Kafkas Rus savaşı sonrasındaki Çerkes sürgününde ayrılmak zorunda kalan kız kardeşlerin birbirlerine verdikleri sözü yerine getirmek isteyen Çerkesler, 156 yıldır koyun kemiği ile yeni aya bakıyor. Çerkes efsanesi olan saksağan oyuğu hikayesine göre köylerde yaşayan iki kız kardeş birbirinden ayrılmak durumunda bırakılır. Kız kardeşlerden biri Türkiye’ye gönderilirken, diğeri Kafkasya’da kalır. Ayrılık anı geldiğinde bir daha görüşemeyeceklerini düşünerek, saksağan oyuğu denilen koyun kemiğinin boşluğundan yeni aya bakarak birbirlerini hatırlama sözü verirler. Düzce Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Çerkes Dili Edebiyatı Bölümünde görev yapan Etnograf Doç. Dr. Mir Vuneruko, hasta yatağındaki annesinden öğrendiği efsaneyi yıllardır yaşatıyor. Efsaneyi öğrendikten sonra saksağan oyuğu denilen kemikle her yıl 21 Mayıs'ta yeni aya bakarak Çerkes sürgünündeki kız kardeşlerin anısını yaşatan Vuneruko, efsane hakkında da bir makale yayınladı.Yaklaşık 23 yıl önce yazdığı makale ve efsane hakkında bilgiler veren Doç. Dr. Mir Vuneruko, “1987 yılı Mayıs ayında annem enfarktüs geçirmişti, hastanede kalıyorduk. Ben de annemin yanında refakatçiydim. ‘Ne istiyorsun, bir arzun var mı’ diye anneme sordum. Gözleri bir noktaya daldı, sonra bana döndü. Bana ‘saksağan oyuğu’ anlamına gelen ‘koyun kemiğini kaynamış olarak istiyorum’ dedi.
Çerkesler, koyunun kalçasından alınan, ortası geniş bir delik olan, bu kemiğe ‘saksağan oyuğu’ derlermiş. Açıkçası bende o ana kadar hiç duymamıştım. Dayım o anda annemi ziyarete gelmişti. Ona söyleyince, ‘Ben anladım sana getireceğim’ dedi ve ertesi günü bir koyun budu getirdi. Ben bunu kaynattım ve annemin önüne koydum” dedi.
156 yıllık acıyı kemikle anarak gözlerini yumduAnnesinin isteği üzerine kaynattığı koyun budunu etlerinden ayırarak kemiği annesine getirdiğini anlatan Vuneruko, “Ağzına bir lokma et aldı, sonra kemiği istedi. Bende ‘Anne koskoca bir but kaynattım, bu kadar mı yiyecektin. Bunun için mi istedin’ dediğimde ‘Ben bunu yemek için istemedim. Şimdi ben hastayım, yattığım yerde Çerkes milletinin uğradığı sürgün zulmünü gözümün önüne getiriyorum. Büyüklerimizin dilden dile anlattıkları bir olay aklıma geliyor. Çerkes sürgünü sırasında evli barklı farklı köylerde yaşayan iki kız kardeş varmış. Bunlar sürgün sırasında zorla birbirlerinden koparılmışlar. Ağlayarak birbirlerinden ayrılmak durumunda bırakıldıklarında biri Türkiye’ye gönderilecek, diğeri Kafkasya’da kalacaktır, ayrılık anı geldiğinde birbirlerine söz verirler. Söze göre saksağan oyuğundan yeni aya baktıklarında birbirleri ile görüşmüş ve konuşmuş gibi olacaklardı. Bu olay aklıma geldi, onun için saksağan oyuğu kaynat dedim dedi.
Annem bu haberi bana anlattı ve çok sürmeden hayata gözlerini yumdu” diye konuştu.
Annesinin anlattığı hikayeyi Türkiye’deki Çerkesler’den duyduHikayeyi öğrendikten sonra Türkiye’deki görevi sırasında hikayeyi birçok Çerkes’ten duyduğunu ifade eden Vuneruko, “Bu olay o anda bana çok ilginç gelmişti. 1997 yılında biz Kafkasyalı bir grup bilim insanı, Türkiye’deki Kafkas derneklerinin daveti üzerine bazı Çerkes köylerinde araştırma yapmak üzere Türkiye’ye geldik. İlk olarak Tokat’ta gittiğimiz Şenyurt köyü idi. Orada bir aileye misafir olduk, ev sahibesi hanımla konuşurken annemin bana hastanede yatarken anlattığı iki kız kardeşin hikâyesini o da anlattı. Kendisine de kayınvalidesi anlatmış. Kayınvalidesine de Kafkaslar'dan Türkiye’ye sürgünle gelen büyük kayınvalide anlatmış. Bu en gerideki kayınvalide, akşam yeni ay çıktığında ellerini geriye doğru götürerek, dilinde devamlı ağlamaklı bir ağıtla gözyaşlarını silerek, evin etrafını döne döne yeni aya bakarmış. Sonunda annemin anlattığı, üzüldüğü bu hikâyeyi Türkiye’de de tekrar duyuyorum” şeklinde konuştu.
“Bence bir nişane, işaret olabilir”Kafkaslara döndüğünde konu hakkında makale yazdığını anlatan Vuneruko, “Kim bilir canını kurtarma derdine düşmüş Adigelerin umudunu bağladığı iki nesne gökte yükselen yeni ay ve saksağan oyuğu. Yabancı topraklar yeni yerleşim yerimiz, eski tarihi vatanımız esaret yerimiz olacaksa da her doğan yeni ayla umutlarımız çoğalabilir. Bugün bizim için gerçekleşmeyenlerin yarın ayın bağrında yükselmesi ile yeni ufuklar doğar mı demiş olabilirler. Yeni ay çıktığında büyüyerek doluyor, dolana kadar olan bu sürede belki görüşme ümitleri vardı. Saksağan oyuğundan bak demeleri de bence bir nişane, işaret olabilir” ifadelerini kullandı.