Seni sevmek, ait oldugun gökyüzünde seni özgür birakmakti… Koparmamakti kanatlarini… Ruhunun ve kaleminin tek besin kaynagindan, baska sevgilerin siirine ekledigi misralardan kiskançlikla seni mahrum etmeye yeltenmemekti…
Sevmek, Aşkımın tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razi olmakti… Çocuksu bir saflikla tek vazgeçemeyeceginin ben olduguma kendimi inandirarak, hayatina boyun egmekti…
Seni sevmek, bir babayi, bir canyoldasini hayatinin sonuna kadar yaninda oldugunu bildigin güvenilir bir dostu, ilgiye ve sefkate doymayan çaresiz bir küçük çocugu, ama en çok da tutkulu, kiskanç ve yüregi sonsuz maviliklere akan bir deli asigi sevmek gibiydi… Birgün ansizin, telefonda duydugun bir sese, ya da yeni tanistigin bir kadina asik oldugunu, sanki tepkimi ölçmek ya da seni nasil kiskandigimi görmek isteyen abartili bir heyecanla söylediginde, telasa kapilmamak, bunun gelip geçici bir duygu olduguna ve asla benden vazgeçemeyecegine inanmakti… Yine de içimdeki o kaçinilmaz endise ister istemez sarardi yüzümü… Sesim solugum kesilirdi birden… Iste, öyle anlarda beni simsiki sarip, tutkulu bir sevismenin ilk öpücüklerini dudagima kondururken, “Sen küçücük bir kizsin, biliyor musun” diyen sefkatli sesini severdim en çok… Ve aslinda benden başka , hiç kimseye asik olamayacağını düşünür Rahatlardım...?