Deccaliyetin tarihte yaptığı zulümler.

A9 TV 2013-12-06

Views 35

ADNAN OKTAR: “Rivayette gelmiştir ki: Deccalin yalancı bir cenneti var. Kendine tabii olanları ona atar. Hem yalancı bir cehennemi var tabi olmayanları ona atar. Hatta o kendi merkebinin de bir kulağı cennet gibi, bir kulağını cehennem gibi yapmış. Azamet-i bedeniyesi bu kadardır, şu kadar diye tarifat var.

El cevap: Deccalin şahs-ı surîsi,” dışarıdan,suretengörünen şekli, “insan gibidir. Mağrur, firavunlaşmış, Allah'ı unutmuş olduğundan,” enaniyetten artık şişmiş, “surî, cebbârâne” cabbarca, yani ne demek? Şiddeet ve terörle,“şiddet ve terörle olan hâkimiyetine ulûhiyet namını vermiş,” haşa, Allahlık iddia etmiş bu yönüyle,“bir şeytan-ı ahmaktır.”“Deccal ahmak bir şeytandır” diyor. “Ve bir insan-ı dessastır.”“Desiseci bir insandır” diyor. “Fakat şahs-ı mânevîsi olan dinsizlik cereyan-ı azîmi pek cesîmdir.” İşte bu Darwinist- materyalist bütün dünya okullarına, dünyanın bütün üniversitelerine ve bütün resmi dairelerine, dünyadaki her yere hakim. “Fakat şahs-ı mânevîsi olan dinsizlik cereyan-ı azîmi pek cesimdir,” pek büyüktür diyor. “Rivayetlerde deccala ait tavsifât-ı mithişe (tavsif edilmesi, açıklama),” yani müthiş açıklama, “ona işaret eder. Bediüzzaman örnek veriyor; “Bir vakit Japonya'nın Başkumandanının resmi, bir ayağı Bahr-i Muhitte, diğer ayağı on günlük mesafedeki Port Arthur Kalesi’nde tasvir edilmiş; o küçük Japon kumandanının bu surette tasviriyle, ordusunun şahs-ı mânevîsi gösterilmiş.” Yani “gözlere kendisini öyle büyük gösterir” diyor. Propagandayla, resimlerle, yazılarla. “Amma deccalın yalancı cenneti ise, medeniyetin cazibedar lehviyâtı ve fantaziyeleridir.” İçkiler, uyuşturucu, her türlü gayri meşru hayat. “Merkebi ise, şimendifer gibi bir vasıtadır ki,” yani tren,“bir başında ateş ocağı bulunur.” Yok mu trenin başında ateş ocağı? Var. “Kendine tâbi olmayanları bazen ateşe atar.” Yani belanın içine atar, hapse atar, tutuklatır. “O merkebin bir kulağı, yani diğer başı cennet gibi tefriş edilmiş; tâbi olanları oraya oturtur.” Yemekli vagon oluyor içinde, lüks döşeniyor, geziyorlar. “Ona bakar” diyor Bediüzzaman, hadisin ifadesi. “Zaten sefih ve gaddar medeniyetin…” Ama hangi medeniyetin? Sefih ve gaddar; sefahate düşmüş, gaddar ve acımasız olan medeniyetin. “…mühim bir merkebi olan şimendifer, ehl-i sefahet ve dünya için yalancı bir cennet getirir; biçare ehl-i diyanet ve ehl-i İslâm için,” Müslümanlar; mesela Fas’ta, Tunus’da, Cezayir’de, Libya’da, Irak’ta, Suriye’de bulunan,“biçare ehl-i diyanet ve ehl-i İslâm için medeniyet elinde cehennem zebanîsi gibi tehlike getirir.” Çünkü trenlerle tank, top sevkiyatı yapılıyor cepheye; faşist, komünist sistemler tarafından. Stalin’in orduları, Hitler’in ordularına ait bütün malzemeler trenle taşınıyor. Askeri birlikler, Alman askerleri, Stalin’in askerleri topluca cepheye taşınırlarken trenle taşınıyor ve biliyorsunuz, bir milyarın üstünde katliam yaptılar. “Ona işaret eder” diyor Bediüzzaman. “Cehennem zebanisi gibi dehşet saçar trenler” diyor. “Esaret ve sefalet altına atar.” Bütün Müslümanları trenlerle sevkettiler. Oradan oraya, oradan oraya… Kendi ana yurtlarından aldılar, başka yurtlara sevkiyat oldu, komünist hükümet döneminde. Özellikle Türk devletlerinde, Müslüman Türklerin yoğun olduğu yerlerde tehcir yapıldı. Oradan oraya, oradan oraya, trenlerle. Ne diyor, bak; “Cehennem zebanisi gibi tehlike getirir, esaret ve sefalet altına atar.” Esir kamplarına götürülüyor, sefalet altında; aç, sefil, perişan vaziyette. Trenlere hayvan doldurur gibi -haşa- dolduruyorlar böyle tren vagonlarının içine. O devrin fotoğrafları var, biliyorsunuz. “Hadis ona işaret eder” diyor.

“İşte, İsevîliğin din-i hakikîsi zuhur ile ve İslâmiyete inkılâp etmesiyle,” yani Hıristiyanlık manen aynı İslamiyet gibi olmasıyla “çendan âlemde,” bütün dünyada, “ekseriyet-i mutlakaya nurunu neşreder.” Mesela dünyanın yüzde 80’i, “ekseyiyeti mutlakaya nurunu neşreder.” Yahut yüzde 90.

Share This Video


Download

  
Report form