LEYLA KÜRŞAT: Aşkım bir tanem Hocamla bugünkü programımıza başlıyoruz, inşaAllah. Buyurun Hocam.
ADNAN OKTAR: Didem Hocam, sende mühim haberler oluyor, dinliyoruz.
DİDEM ÜRER: Evet Hocam, bugün var yine. Sayın Başbakan Erdoğan, bugün sabahki grup toplantısında konuşma yapmıştı; “Biz dünyaya nizam vermiş, dünyada sistem kurmuş bir milletiz, biz ticarete, ekonomiye yön vermiş bir milletin mensuplarıyız. 780 bin kilometrekare üzerinde değil, üç kıta üzerinde 24 milyon kilometre kare alanda adaleti tesis etmiş, özgürlükleri güvence altına almış birlikte var olma kültürünü yaşatmış bir milletiz. Biz, 780 bin kilometrekare vatan toprağıyla dünyaya bakamayız, bizim bakışımız çok daha farklı olmalı. Bu, Türkiyeli bir Türkiye değil, normalleşmiş, aslında rücu etmiş, tabi mecrasında akan bir Türkiye’dir. Bu Türkiye, 23 Nisan 1920’de meclis açılırken tasavvur edilen, tahayyül edilen bir Türkiye’dir. Bu Türkiye Selçuklunun, Osmanlının ruhuna, onların adaletine, özgürlük anlayışına, onların muhafaza ettiği kardeşlik ruhuna sahip bir Türkiye’dir” dedi.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah, böyle İttihad-ı İslam’ı anlatan, Türk İslam Birliği’ni anlatan üslup, hükümetin süsü, hükümetin manevi garantisi, hükümete bir güzellik veriyor, Başbakanımızın ağzına da çok yakışıyor, milletimizin ihtiyacı da, bu. Büyüme, sevgiyi bütün dünyaya hakim etmeli, bu, başka bir olay yok. Her yerde sevgi istiyoruz, her yerde dostluk istiyoruz, her yerde kardeşlik istiyoruz. Dünya, son zamanlarını yaşıyor. 70 yıllık bir dönem var, İslam’ın yaşanacağı. 2120 gibi de kıyamet kopacak. Son anda Cenab-ı Allah, bir daha dünyayı dizayn ediyor, son kere. Bir şekle şemaile getirecek, Türk milletinin öncülüğünde, İttihad-ı İslam oluşacak. Son kere İslam dünyaya hakim olacak, sahabe dönemi gibi olacak. Başbakanımız, kaderin tabi akışı içerisinde, şu an İslam’a hizmet ediyor, İttihad-ı İslam’a hizmet ediyor, Mehdiyet’e hizmet ediyor, Hz. İsa Mesih (a.s)’a hizmet ediyor, Hz. Hızır (a.s)’a yardımcı oluyor, Hz. Hızır (a.s), ona yardımcı oluyor, kaderin sevkiyle, bu konuşmaları yapıyor. Ne zaman yapmıştı bu konuşmasını? Daha annesi doğmadan, daha babası doğmadan bu konuşmasını yapmıştı Başbakanımız. Muhalefet, muhalefet görevini yaparken yaptıkları konuşmalar, onlarda kaderlerinde olan konuşmalar. Onlara da ihtiyaç var, bu konuşmalara da ihtiyaç var. Hepsinde hayır var, hayır olmayan hiçbir şey yok. Muhalefetin konuşmaları milleti diri tutar. Başbakanımızın konuşmaları, barışa doğru, sevecenliğe doğru gidişi hızlandırır. Hayır olmayan hiçbir şeyi Cenab-ı Allah yaratmaz. İnşaAllah.
Evet, Didem Hocam.
DİDEM ÜRER: Sayın Başbakan Erdoğan, bugünkü konuşmasında, Devlet Bahçeli’ye yönelik bir eleştiri getirdi; “İşte bakın okullar karışmaya başladı, üniversiteler karışmaya başladı. Niye? Bunların iki dili var, birde görünmeyen dilleri var, üç. Bu iki dil, bizleri ülkücüleri sokağa dökmeyeceğiz diyor. Ama Bursa’da ‘vur de vuralım, öl de ölelim’ dedikleri zaman, ‘onunda zamanı gelecek, onun da zamanı geldiğinde talimatı vereceğim’ diyen kim? Bahçeli’nin kendisi. Bu açıklamadan sonra şimdi Bahçeli’nin gençleri, Erciyes Üniversitesi’nde, Muğla Üniversitesi’nde karşıt görüşlü gençlerle vuruşmaya başladılar. O karşıt görüşlü gençlerde malum. Onlarda zaten böyle bir zemini arayan aşırı solcular. Bu ülkeyi adeta bitiriyordunuz ama milletimiz bunun farkına vardı, sizi parlamentonun dışına attı ve bizi de getirdi, tek başımıza iktidar yaptı” şeklinde konuştu.
ADNAN OKTAR: Sayın Devlet Bahçeli aklı başında bir insandır, vatan sevgisiyle, millet sevgisiyle, o coşkuyla, tedirgin olduğu için, çünkü orada çok fazla insan var, yani bu tip bir konuşma yapmış olabilir. O içindeki, iman coşkusunun, vatana sahip çıkmak, Türkiye’nin bölünmemesinin heyecanının verdiği bir ruh haliyle söylenmiş söz. Dolayısıyla Sayın Devlet Bahçeli, böyle bir şey söylediyse, ondan tedirgin olmamak lazım. Çünkü şu ana kadar ülkücü gençliğin, çok ağır başlı, mağrur, makul tavrını sağlayan, Sayın Devlet Bahçeli’dir. Yani hiçbir taşkınlığa izin vermemiştir, hiçbir tavır bozukluğuna izin vermemiştir. Çünkü ülkücüler genelde aklı başında gençlerdir. Yani nerede, ne zaman, ne yapacaklarını bilirler. Dolayısıyla ondan tedirgin olmamak lazım. Üniversitelerde de bir tahrik vardır, ülkücü gençler durdur yere öyle bir şeyin içine girmez. Saldırmışlardır, onurlarını kırmaya yönelik güya bazı tavırları olmuştur, onlarda muhtemelen kendilerini korumuşlardır. Güvenlik güçlerimiz daha titiz olsun, daha güçlü önlem alsın, üniversitelerde polis bulundurmuyorlar. Bence, bol miktarda, çok sayıda polis bulunması lazım. Hem sivil polis, hem resmi polisin her üniversitede olması lazım. Birçok üniversiteye, birçok genç, görüşlerinden dolayı gidemiyor. Bu bir gerçek. Mesela sağcı bir genç, solcuların hakim olduğu üniversitelere gidemiyor. Rahat okuyamıyorlar çünkü. Ba