DİDEM ÜRER: Yılmaz Ensaroğlu Diyarbakır’da şunu söylüyor: “Şu anda çözüm çabası olan iki taraf da ana aktörleriyle buradaki psikolojiye baktığımda, halkın psikolojik olarak tatmin edilmesi gerektiği görülüyor” diyor. “Taleplerde çok yoğun biçimde Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması, koşulların iyileştirilmesi öne çıktı taleplerde” diyor.
ADNAN OKTAR: Koşulları iyileştirilsin, tabii, işkence mi görsün diyeceksin? Kimse istemez böyle bir şeyi. Televizyon verilsin mi, verilsin. İstediği kanalı seyretsin. Bahçesine çıksın gezinsin. Ama şehit anneleri her gün gidip, mezara gidiyor, elinde bir havlu canlarım akşama kadar siliyorlar o mezarı. Belli ki bu çok bunalmış, sıkılmış artık. Abdullah Öcalan’ı da bırakacaksın, mezarın kenarından geçecek! Mezarlara sürtünerek geçecek! Şimdi bunu vicdan kabul ediyorsa, bunu bana bir söylesin. Cezasını çekecek, şamataya gerek yok. Kimse işkence yapılsın demiyor. Kötü şartlarda mahkumiyetini çeksin demiyor. İnsani olan, devletin imkanlarıyla sağlanan ne varsa olsun. Ahbapları gidiyor, arkadaşları gidiyor konuşuyor, konuşsun. Diğer mahkumlarla da görüşsün, spor da yapsın, bahçeye çıksın. Ama onu vicdan kabul etmez, bırakma işini. Bu olmaz. Bir tane, iki tane değil. Azmettirmeyle cinayet aynıdır. Bizzat cinayetle azmettirme aynıdır. Türk Ceza kanununda da aynıdır. Ha öldürmüş, ha azmettirmişsin. Vur dedin mi, aynısı. Emrinde senin adam, git vur dediysen, ceza sana da çıkar. Bunu bıraksınlar. Mesela diyor ki “ben eski yerimde kalmak istiyorum” diyor Abdullah Öcalan, tamam eski yerinde kalsın. Onu oradan zorla çıkartmaya gerek yok. Televizyon, tamam seyretsin. Tövbe etsin, namazlarını kılsın, bilgisini artırsın, Allah’a sığınsın, o zaman Allah kalbine bir ferahlık verebilir. Öbür türlü sokakta da olsa içi yanacaktır, cezaevinde de olsa içi yanacaktır. Bir tövbe etsin, esaslı bir tövbe. Ama üslubundan gördüğümüz kadarıyla, tövbe istiğfar etmiş görünüyor. Namazlarını kılıyor gibi bir üslup hissettim. Gelen haberler de o yönde gibi. İttihad-ı İslam’ı istediği açık görülüyor. Mesela bunlar iyi, bunlar güzel. Ama öbür türlü bunlar çok tehlikeli şeyler. İşte, “çıksın, başımıza geçsin, bölünsün.” Sen kendini de yakacaksın, milleti de yakmaya kalkıyorsun. Ateşle oynuyorsun. Ne dediğini kulağın duyuyor mu senin? “Abdullah Öcalan çıksın” diyorsun, “Güneydoğu da bölünsün, gelsin başımıza lider olsun.” Al sana bir Kuzey Kore daha. Al sana bir Pol Pot rejimi daha. Çok tehlikeli gözü dönmüş komünist devlet olmuş olacak o zaman. Bir ucu İran’da, bir ucu Suriye’de, bir ucu Irak’ta, bir ucu Türkiye’de! Bütün dünyanın başına bela olur böyle bir yapı. Çok kan dökücü, çok can yakıcı komünist bir devlet. Ve oradaki Kürt kardeşlerimizin çekeceği acıyı düşünün. Hepsini askere alırlar. Atmış yaşındaki dedeleri bile askere alırlar o zaman komünist hükümet. Genç kızların hepsini askere alırlar. Tamamen askeri rejim olur. Kuzey Kore’den, Çin’den gelişmiş silahlar getireceklerdir, kendileri de silah fabrikası kurarlar. Yani çok gelişmiş silah sanayi oluştururlar. Çin olduğu gibi yatırım yapar, bizzat orada fabrika kurar. Türkiye diye bir şey kalmaz, kısa sürede biter, size söyleyeyim. Ne Ortadoğu kalır hiçbir şey kalmaz. Mahvederler her yeri. Amerika da can havliyle diyecek; “İşte biz kendimizi korumak için savaş durumundayız” diyecek, atacak atom bombasını, atacak hidrojen bombasını, dünyayı cehenneme çevirecek. Evanjeliklerin de dediği sonunda olmuş olacak, Armageddon oldu diyecekler. Bir avuç Evanjeliğin hırsı için, ortalığı kan denizine çevirmeye kalkıyorlar. Huzurlu güzel yaşıyoruz kardeşlerimizle. Demokrasi tam anlamıyla gelişsin, gelişiyor da. Başbakanımız zaten o yönde tavrı. En ileri demokrasi istiyorlar. Gayet güzel. Daha tamam, hukuk daha rayına oturmadı, demokrasi daha rayına oturmadı. Daha gittikçe gelişiyor. Şu an biz her şey düzeldi demiyoruz ki. Ama hükümete yardımcı olmak lazım. Sayın Başbakan’ın üstüne çökersen, hakaret edersen, nefret edersen, sürekli engellemeye kalkışırsan nasıl olsun, peki ne yapacaksın? Kim gelsin onu söyle? İkinci bir hükümet sözü de yok ortada. Hani o olmadı şu olur da demiyorlar. Kabus teklif ediliyor. Olmaz. Başbakan söylüyor: “Ben bölünmeye karşıyım.” Bitti. Adamlar istediğini söylesin. Konuşma hürriyeti var, konuşabilir. Ama ülkücü gençliği olsun, Alperenler olsun, Saadet gençliği olsun, dimdik ayakta olduklarını, kararlı olduklarını, vatan millet aşkıyla dolu olduklarını vurgulamada karalı bir üslupla, aşk dolu bir üslupla, muhabbet dolu bir üslupla devam ederlerse, deccal yürüyemez. Deccalin ayağını kilitlemiş olurlar. Hiçbir şey morallerini bozmasın, hiçbir sözden çekinmesinler. Yok basın şunu demiş. Desin kardeşim, istediğini desin. Havada takla atsın isterse, hiç bir şey olmaz. Bir de Sayın Bahçeli’ye iyi sahip çıksınlar. Çünkü o merhametli bir insan. Ama insan olarak onun da dest