ADNAN OKTAR: Sanat, estetiğin insanlara neşe veren, sevinç veren her şeyin yasak olması. İnsanları sıkan her şeyinde hakim olması. Mesela sular akmıyor, etraf bakımsız, kirli, binalar hoşaf gibi, insanların yüzü kirli, insanlar bitap, insanlar ümitsiz. Güzel insana rastlamak çok zor. Bir sanat eserine rastlamak çok zor. Bir yeşilliğe, güzelliğe, böyle ağaçlı, hoş bir yere rastlamak çok zor. Şehre bakanın içi kararıyor. İnsanlara bakanların içi kararıyor. Konuşmalara bakanların içi kararıyor. Tanklara bakanların içi kararıyor. Ama hakikaten orada genç, güzel kızlar olsa, genç delikanlılar olsa, neşeli, temiz bir görünüm olsa, müzik olsa, geleceğe ait güzel vaatler olsa. Her yerin yeşillendirileceği, her yerin tertemiz olacağı, güzel olacağı, suların akacağı, barışın geleceği, her fikre, her düşünceye saygı duyulacağı açıklanmış olsa, adamların kalbindeki o sıkıntı hali, o kalbindeki ızdırap ve kasılma kalkar. Kalktığında bir ferahlık duyar. Ve sevgi duyar. Yani lideri sevmesi lazım insanların. Sevmesi için de insanların, o sevgiyi elde edecek delilleri bulması lazım. Mesela insan sevdiğine daha çok sevmesi için neler yapıyor? Mesela iltifat ediyor, gönlünü alıyor, küçük hediyeler veriyor, onun karşısına bakımlı çıkıyor. Evi güzelleştiriyor, çevresini güzelleştiriyor, güzel yiyecekler sunuyor, o da onu daha çok seviyor o zaman. İnsanın fiili uygulamasında bu olduğuna göre, topluma bu fiili uygulama yapıldığında da, toplum seni sever. Sevdiğinde, toplumdaki sıkıntı kalkar, acı kalkar, ümitsizlik kalkar, yakıp yıkma hırsı kalkar. Sinirlilik ve öfke kalkacağı için toplumda da, ayaklanma ruhu, sadistlik ruhu, öldürme, asma, kesme ruhu da ortadan kalkmış olur. Dolayısıyla anlatılanlar, tam anlamıyla doğru.
Evet, Didem Hocam.
DİDEM ÜRER: İnşaAllah Hocam. Hocam İsmailiye Temyiz Mahkemesi geçen hafta Natrum Vadisi Hapishanesi’ndeki İhvan liderlerini 25 Ocak devrimi sırasında Hamas hareketiyle uydu üzerinden bağlantı kurularak kaçırılması davasını yeniden görülmesi için başsavcılığa sevk etmişti.
ADNAN OKTAR: Bu tip olaylarda suç bulunur zaten. O konu onlar için sorun olmaz. Şimdi Mursi’ye vatan hainliğinden tut, bilmem neden çık. Adnan Menderes de nasıl oldu? Adamlar hemen bulurlar konu. Hatta üç beş kişi bir araya gelir, şahit olur, der; “Bana şunu dedi. Şunu yaptı. Şöyle hainlik yap dedi. Bana şu kadar para verdi şu hainliği yapmak için” diye ona benzer. Zaten devlet onu oluşturur. Devlet için bu sorun değildir. Bir insanı derin devleti ezmek isterse, onun organize edilmesi çok da vakit almaz. Hatta çok beceriksizce, aptalca da yapıyorlar ama yapıyorlar. Çok alenen oluyor.
Zannediyorlar ki bu işler çok karışık işler. Halbuki hiç karışık değil. Mesela en öfkeli bir insanı bile sakinleştirmek mümkün oluyor, sevgiyle, nezaketle. Toplum da sinirli ve öfkeliyse çok kolay yatıştırılabilir. Ama bağırarak, çağırarak, kabadayılık yaparak, kepazelik çıkararak, tehdit ederek, bağnazlıkla toplumu yatıştırmak mümkün olmaz. Toplum iyice gerilir. İyice hasta edersin, kendi taraftarlarını da hasta edersin. Sonunda bela gelir, kapıya dayanır. Sonunda ucuz kahramanlık yapmaya kalkmak da münasebetsizlik olur. Yani hem belayı sonuna kadar kaşı, ondan sonra da ucuz kahraman ol. Senin kahraman olabilmen için, hakikaten elinden geleni yaparsın, en iyisini yaparsın. Buna rağmen haksızlığa uğrarsan hakikaten büyük adamsın, o zaman kahramansın.